Toplumsal Cinsiyet ve Çocuk

Cinsiyet kavramı kişinin kadın ya da erkek olarak biyolojik özelliklerini karşılamaktadır. Toplumsal cinsiyet kavramı ise daha farklıdır; bu kavram, toplumun cinsiyete atfettiği davranışlar, tutumlar, yargılar, değerler ile ilgili olarak ele alınır.

Bebekler önce kendi cinsiyetlerini sonra çevresindeki kişilerin cinsiyetlerini ve son olarak da bu cinsiyetlere ilişkin toplumsal cinsiyet özelliklerini kavrarlar. Yapılan araştırmalar aslında bebeklerin çok erken dönemde (6-7 aylar) erkek-kadın resimlerini ayırt ettiklerini ve yaklaşık 18. aylarda da kendi cinsiyetini ve bu cinsiyete yönelik davranışları geliştirmeye başladıklarını göstermektedir.

Freud’un “Fallik Dönem” olarak adlandırdığı 3-6 yaş arasında çocuklar önce karşı cinsiyetteki ebeveyne ilgi duydukları, birlikte zaman geçirmek istedikleri görülürken zamanla aynı cinsiyetteki ebeveynle özdeşim kurmaya başlarlar. Kızlar anneleri gibi makyaj yapıp topuklu ayakkabı giyme davranışları gösterirken, erkek çocuklar kravat takma, tıraş olma gibi kalıpları model alırlar. Bu davranışlar çocukların cinsel kimliklerini oluşturma çabası olarak algılanmalıdır. Çocuklar özellikle bu dönemde kendi ve karşı cinsin vücut farklılıklarını merak edip sorular sorabilirler. Doktorculuk oyunu yoğunlaşabilir, karşı cinsin cinsel organını görmek isteyebilir, merak edebilirler. Bu gibi keşifler normal algılanmalı ve gerçek ifadelerle, ebeveynler tarafından çocukların anlayabileceği dilde konuşarak cevaplanmalıdır. Böylece çocuk kendi bedeniyle ilgili olumlu düşünceler geliştirecektir.

Bebeğin cinsiyeti ve cinsiyetine yönelik tutum davranış gelişimi özellikle; aile, sosyal çevre, okul, akranlar ve medya sayesinde desteklenir. Bebek evde anne-babanın davranışlarını gözlemler ve rol model alır. Önündeki en büyük erkek model babanın tamir-tadilat işleriyle uğraştığına tanık olan bir çocuk ‘demek ki erkekler güçlüdür ve bu işleri yapabilirler’ ya da annesinin sürekli olarak çamaşır, bulaşık, temizlik, ütü yaptığını gözlemleyen bir çocuk da ‘evde böyle işleri kadınlar yapar’ şeklinde düşünceler geliştirebilir. Yapılan çalışmalar; ev içerisinde anne babanın ortak sorumluluklar yüklendiği, eşit söz sahibi olduğu ve aile üyelerinin farklı aktivitelere katıldığı ortamda büyüyen çocukların toplumsal cinsiyet rollerini her iki cinsiyet için de eşitlik içerisinde geliştirdiklerini ortaya koymuştur.

Aslında anne karnında bebeğin cinsiyeti belli olduktan sonra toplumsal cinsiyet kavramı da ortaya çıkmaya başlar. Bebek doğmadan önce genellikle erkek çocuklara mavi, siyah ya da beyaz renklerin yoğun olduğu ortam ve nesneler tercih edilirken, kız çocuklara pembe, kırmızı gibi daha canlı renkler tercih edilir. Çocuk büyüdükçe çevreden gelen toplumsal cinsiyet rolleri dayatmalarına daha açık hale gelir. Kız çocuklara, bebekler, ev araç gereçleri gibi oyuncaklar, ‘kız renklerinin’ daha yoğun olduğu eşyalar ve giysiler tercih edilirken erkek çocuklara arabalar, legolar, silahlar gibi ‘erkeksi’ oyuncalar tercih edilir. Hatta aileler çocukları kendilerince karşıt cinsiyetin oyuncaklarını oynadıkları için oldukça tedirgin olurlar. Genel hatlarıyla bahsedecek olursak; mesleklerle ilgili kavramlarda aslında polis, itfaiyeci, doktor, şoför, boyacı gibi mesleklerde genellikle erkeklerden bahsedilir. Kadınlar ise terzi, öğretmen ya da hemşire gibi meslek gruplarında yer alır. Okulöncesi hikâye kitaplarında anne karakteri çocuğun temel sorumluluğunu üstlenip genellikle ev işleri yaparken baba karakteri daha geri plandadır. Çizgi filmlerde kızlar genelde pasif, romantik, çok duygusal, güçsüz ve güzeldir. Erkek çocukları ise korkusuz, cesur ve liderlik özelliklerine sahiptir. Erkeklerin genellikle görevi para kazanmak, kadınların ise çocuk bakıp ev işleriyle ilgilenmektir. İlkokulda dahi okuma fişleri ‘Ali topu tut’ ve ‘İpek ip atla’ şeklindedir. Erkek çocukların bale yapması, kız çocukların futbol oynayıp karate yapmaları doğal karşılanmayabilir.

Vonnicopulou’nun 2004’te yaptığı bir araştırmada; okulöncesi dönemi çocuklarına ‘prenses’ ve ‘prensesin uzun süre uyumasına neden olacak bir büyü’ hikâyesi sorulmuştur. Çocukların sadece %6’sı prensesi bir prensin kurtarabileceğini ifade ederken, diğeri prensesin sonsuz bir uykuya dalacağını ya da prensesin kendi kendine belki yine bir iksir yardımıyla uyanacağını ifade etmiştir. Yine aynı çalışmada ‘kötü bir büyücü tarafından kaçırılan ve dağa kapatılan prensesin hikâyesi nasıl biterdi?’ sorusu sorulmuş ve çocukların yine çok azı prensesi bir prensin kurtarabileceği cevabını verirken, diğer çocuklar prensesin kendisinin farklı yollarla dağdan kaçabileceğini ve kurtulabileceğini bildirmişlerdir.

Örnekte görüldüğü gibi çocuklar toplumsal cinsiyet rollerine uygun cevaplar vermemişlerdir. ‘Kadın ve Erkek’ çocuklar için erken dönemde aynı güçte ve eşittir. Çocuklar zamanla toplumun biyolojik cinsiyetlerinden beklenen rollere maruz kalırlar ve aslında bu beklentiye uygun bir rol geliştirirler.

Peki, neler yapılabilir? Ebeveynler toplumsal cinsiyet eşitliğini benimseyip davranış biçimi, değerleri ve rolleriyle çocuklara model olmalıdır. Toplumsal cinsiyet kalıplarının çocukların önüne en fazla çıkabileceği; medya, televizyon, çizgi film içeriklerine dikkat edilmelidir. Çocuk anne ve babayı model aldığı, gözlemlediği ve taklit ettiği gibi en sevdiği çizgi film karakterini de benimseyip, o karaktere uygun davranış geliştirecektir.

Uğur Hassamancıoğlu

Kapadokya Üniversitesi

Çocuk Gelişimi Programı

Öğretim Görevlisi

 




E-Bülten Kayıt

Montessori Anaokulu hakkında bilgi almak için e-posta adresinizi bırakın.

Onay vermeden bu işlemi gerçekleştiremezsiniz
Kapadokya Üniversitesi veri sorumlusu sıfatıyla, verdiğiniz kişisel verilerin gizliliğini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununa (KVKK) uygun olarak ve büyük bir hassasiyetle koruyacaktır. Kişisel verileriniz, KVKK’ya uygun olarak işlenecek, sizleri Kapadokya Üniversitesi hakkındaki gelişmelerden e-posta veya telefon yoluyla haberdar etmek için kullanılacaktır. Detaylı bilgi için tıklayınız