Okul Öncesi Dönemde Sosyal Problem Çözme Becerileri

Yaşam boyu süren psikolojik uyum, iyilik ve sosyal bağlılık, sağlıklı akran ilişkilerinin kurulması ve sürdürülebilmesi için önemli unsurlar olarak kabul edilmektedir. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda pozitif akran ilişkilerinin geliştirilmesi anaokuluna daha iyi adaptasyonu sağlamaktadır. Diğer açıdan okul öncesi dönemde pozitif akran ilişkiler kurulmamasının zararlı etkileri olarak, ilerideki gelişim dönemlerinde suçluluk, uyumsuzluk ve zayıf akran performansı görülmüştür (Sokolowski, Bost & Wainwrihgt, 2005). Sosyal problemler, çocuklara diğerleri tarafından kabul edilebilir ve benliğe ilişkin faydalı neticeler ile sonuçlanan startejiler üretmek ve uygulamak için fırsatlar sunmaktadır. Sosyal problemleri çözme sürecinde, çocuklar kullandıkları yollar ve stratejiler ile geleceklerini etkileyecek farkındalıklar ve ortak hedefler ortaya koymaktadır. Çocuklar, sosyal problemleri çözebilmek için, farklı sosyal anlayışları, bilişsel ve duygusal yapıları kullanmaktadır. Sosyal problem çözme becerileri, okul öncesi dönem ve erken çocukluk yılları boyunca gelişmektedir (Berk, 2013; Mayeiux & Cillesen, 2003). Etkili sosyal problem çözme becerileri, sosyal ilişkileri geliştirmekle birlikte, çocukların yaşam içerisindeki stres yaratan durumlar karşısında başa çıkabilme duygusunu geliştirmektedir. Bu noktada çocukların sosyal problem çözme becerilerine müdahale etmek, farklı gelişim alanlarını desteklemekte, özellikle düşük sosyoekonomik yaşam şartlarına sahip ve sorunlu ailelerden gelen çocuklarda toplumsal uyum güçlüklerini azaltmaktadır (Berk, 2013).

 

Okul öncesi eğitim, erken çocukluk dönemindeki çocukların bilişsel, duygusal, sosyal, fiziksel ve dil alanındaki iç içe ve birbirine bağlı karmaşık süreçleri bilerek desteklemeyi, geliştirmeyi, ihtiyaçları anlamayı ve bunun için gerekli eğitsel ortamları düzenleyebilmeyi gerektirmektedir. Özellikle öğretmenler ve eğitimciler tarafından bu süreçlerin ve ihtiyaçların dikkate alındığı eğitsel çalışmalar, çocuklar için ve toplum adına uzun vadede olumlu birçok etkiyi de beraberinde getirmektedir (Biber, 2011).

 

Erken çocukluk eğitimi, çocuk, aile ve toplum ilişkilendirmesi ile daha da nitelikli olmakta ve bir anlam kazanmaktadır. Ailenin sahip olduğu ve ortaya koyduğu tutum ve davranışlar, özellikle küçük yaşlardaki çocukların gelişimleri üzerinde etkili olmaktadır. Çocuklar ve ailelerdeki değişiklikler, ilişkinin dinamiğinde ve etkileşiminde farklılıklar yaratmakta çocuk, kendi ile birlikte arkadaşlarını da etkileyerek gelecek nesilleri, dolayısıyla toplumun kalitesini de etkilemektedir (Gülaçtı, 2012).

 

Ailenin temel işlevleri arasında, çocuğun fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlardaki gereksinimlerini karşılayarak sağlıklı bir birey olarak yetişmesini sağlamak yer almaktadır (Bjorklund, Yunger & Pellegrini, 2002). Toplumun en küçük sosyal birimi olan aile çocuk için büyümenin, değişimin ve gelişmenin merkezidir (Zarnaghash, Zarnaghash & Shahni, 2013). Sosyal bilimlerde yapılan araştırmalarda ebeveynler, çocuğun toplumsal uyumunu ve gelişimini etkileyen önemli çevresel değişkenler olarak ele alınmaktadır. Özellikle yaşamın ilk yıllarında bebeğin hayatta kalmasını ve gelişimini sağlamada ebeveynler kadar önemli olan başka bir etmen söz konusu değildir. Ebeveynler, özellikle anneler, çocuklarını yetiştirmek için ciddi zaman, emek ve enerji harcamaktadır (Bjorklund, Yunger & Pellegrini, 2002; Öngider, 2013). Ayrıca ebeveynler, çocuklara bakım verme ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama dışında çocuğun okul başarısı, olumlu davranışlar geliştirmesi ve sosyal ilişki kurma biçimi gibi yaşamının birçok alanında ve aşamasında etkili olmaktadır. Çocuk kendisine sunulan sosyal deneyimlerin yanı sıra, model alacağı kişiler olarak da aile bireylerinden yararlanmaktadır. Aileler çocuklarıyla olumlu ve sıcak iletişim kurduklarında, çocuklarının duygu ve gereksinimlerine özen gösterdiklerinde çocuklar daha az problem davranışlar göstermekte ve aynı zamanda çocukların problem çözme becerileri de gelişmektedir (Özbey, 2009). Sağlıklı aile işlevselliğine sahip ailelerde; aile üyelerinin birlikte olmaktan zevk aldığı, desteklediği, cesaretlendirdiği, diğerlerinin öznel/kişisel görüşlerine saygı duyduğu, birbirleriyle açık ve olumlu bir iletişim içinde oldukları, rollerin net olduğu, kişisel farklılıklara saygı duydukları, her konuda fikir alışverişi olduğu, otorite, aşırı kontrol ve üstünlük olmadığı belirtilmiştir (Özgüven, 2010; Smith & Steven-Smith, 1992). Aile işlevselliğini, aile içindeki bireylerin birbirleri ile kurdukları ilişkiler ve ilişkileri düzenleyen kurallar belirlemektedir (Özabacı & Erken, 2013). Sağlıksız aile içinde aile üyeleri birbirleri ile anlaşamamakta, iyi bir iletişim ve etkileşim kuramamaktadır (Gökçe, 1996).

 

Sosyal beceriler, ilişkiler ve davranışlar, özgüven, motivasyon gibi insanın kendine özgü davranışları ve tepkilerinden etkilenmektedir. Sosyal- duygusal gelişim kişilik gelişimi ile birlikte benlik algısının gelişimini de içermektedir (Bayhan & Artan, 2005). Benlik algısı, hayat boyunca bireyin yaşadığı tüm deneyimler ile bunlara bağlı olarak kişinin kendisine karşı geliştirdiği algılarından oluşmaktadır. Benlik algısı, kişinin kendisini diğer insanlar içinde nerede olduğunu algılama düzeyi (benlik saygısı) ve karşılaşmış olduğu güçlüklerde nasıl başarılı olabileceğine yönelik kendisi hakkında geliştirdiği inancı (öz-yetkinlik) ile ilgilidir (Demoulin, 1999; Wolfolk & Hoy, 1990). Problem çözme becerisi, günlük yaşamın içerisinde yer alan, en önemli becerilerden biridir. Yaşam içerisinde sosyal problem çözme becerilerinin, kişinin kendisine ve başkalarına karşı geliştirdiği algıdan ve kendisine dair öz-yetkinlik inancından etkileneceği düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda yetkinlik inancı ile, problem çözme becerileri arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğunu görülmektedir (Biscaro, Broer & Taylor, 2004; D’Zurilla & Mayden-Olivares, 1995; Heppner, Witty & Dixon, 2004; Hoffman & Spatariu, 2008; Hoffman & Schraw, 2009; Kruger, 1997). Ayrıca çocuğun, bir problem durumu ile karşı karşıya kaldığında, problemle ilgili olarak kendisini nasıl algıladığı ve problem çözme becerilerini nasıl değerlendirdiği ile birlikte kendini yetkin hissetmesi de önemlidir (Kruger, 1997; Oğuz ve Akyol, 2012). Örneğin; problem çözme sürecinde kişinin kendisi ile ilgili olumsuz düşünceleri ve çözemeyeceğine dair inancı, problemlerin çözümünü engellemektedir (Öğülmüş, 2006).

 

Sonuç olarak sosyal problem çözme becerilerindeki yetkinlik, çocukların günlük sosyal işlevleri ve sosyal deneyimlerinin arttırılması için önemlidir (Walker, Degnan, Fox ve Henderson, 2013). Ebeveynler, akranlar ve diğer aile üyeleri, problemlerin nasıl çözüleceği konusunda çocuklara rol model olmaktadır (Stein & Alboro, 2001). Bu yüzden aile içinde sorunların giderilebilmesi için bireyler arasında güçlü bir iletişim sağlamakla birlikte problem çözme becerilerinin kazandırılması gerekmektedir (Sungur, 2009).

 

Dr. Öğretim Üyesi Münire AYDİLEK ÇİFTÇİ

Çocuk Gelişimi Lisans Programı

Sağlık Bilimleri Yüksekokulu




E-Bülten Kayıt

Montessori Anaokulu hakkında bilgi almak için e-posta adresinizi bırakın.

Onay vermeden bu işlemi gerçekleştiremezsiniz
Kapadokya Üniversitesi veri sorumlusu sıfatıyla, verdiğiniz kişisel verilerin gizliliğini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununa (KVKK) uygun olarak ve büyük bir hassasiyetle koruyacaktır. Kişisel verileriniz, KVKK’ya uygun olarak işlenecek, sizleri Kapadokya Üniversitesi hakkındaki gelişmelerden e-posta veya telefon yoluyla haberdar etmek için kullanılacaktır. Detaylı bilgi için tıklayınız